Adnan Can

Adnan Can

demiradnancann@gmail.com

YUSUF AKÇURA HAYATI, FKİRLERİ

01 Nisan 2024 - 16:59

Bu yazımda ve sonraki yazılarımda büyük fikir adamalarını tanıtıp anlatmak istiyorum, gençlerin ve meraklı okuyucuların dikkatini çekebilmek için elimden geldiği kadar araştırdım ve yazdım iyi okumalar değerli okuyucular.

Türkçülük cereyanın ve Bütün Türklük ülküsünün en güçlü ve en çalışkan temsilcilerinden olan büyük fikir ve ilim adamı olan Yusuf Akçura 2 kanuni evvel 1879 da yani 2 Aralık 1876 kazanın Simbir yani bu günün Ulyanovks şehrinde doğdu. fabrikatör olan zengin bir ailenin çocuğudur. Bulundukları bölgede Ruslardan geri kalmamak için bir taraftan bir Rus dadıdan Rusça öğrenirken, diğer taraftan da annesinden dini bilgileri almaya başlamıştır. Ancak babasının ölümünden sonra maddi kaygılarından dolayı annesi ile birlikte İstanbul’a gelmiştir.

Bu arada Harbiye’de, Medresetü’l-Vâizîn’de, İstanbul Dârülfünunu ile Deniz Lisesi’nde öğretmenlik de yaptı; Rusya’daki Müslüman Türk-Tatar Halklarını Koruma Komitesi üyesi sıfatıyla İsviçre’deki Milletler Konferansı’na katıldı. 1917-1919 yılları arasında Osmanlı Hilâliahmer (Kızılay) Cemiyeti murahhası olarak Batı Avrupa ülkeleriyle Rusya’da bulundu; 1919 yılı sonlarında İstanbul’da İngilizler tarafından tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra evlendi (1920). Millî Mücadele’ye katılmak üzere aynı yılın martında İstanbul’dan ayrılarak Anadolu’ya geçti.

Önce Maarif Vekâleti’nde, daha sonra da yedek kurmay yüzbaşı sıfatıyla Kâzım Karabekir’in karargâhında çalıştı. Cumhuriyet’in ilânından sonra Atatürk’ün yakın çevresinde yer aldı. Hariciye Vekâleti’ndeki görevinden sonra İstanbul mebusu olarak meclise girdi (1924) ve ölünceye kadar meclisteki yerini korudu. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nde çalıştı; 1932 yılında cemiyetin (Türk Tarih Kurumu) başkanlığına seçildi ve ömrünün sonuna kadar bu görevde kaldı.

İstanbul Üniversitesi’nin yeniden kuruluşunda Yakınçağ siyasî tarihi profesörü olarak İstanbul’a gitti (1934). 11 Mart 1935’te öldü ve Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi. Yusuf Akçura gençliğinde bilhassa amcası İbrâhim Akçura’dan etkilenmiş, onun zengin kütüphanesi ile geniş çevresinden faydalanmıştır. Türk kültürü ve tarihine dair eserlerle Avrupa’daki tahsili sırasında elde ettiği bilgiler sayesinde siyasî ve fikrî sahada milliyetçiliği ve Türkçülüğü benimsemiştir. Genel olarak Türk tarihi ve Türkçülük, Osmanlı tarihi ve Yakınçağ Avrupa tarihinin siyasî, sosyal ve ekonomik meseleleriyle ilgilenmiş, bu konularda pek çok makaleden başka Üç Tarz-ı Siyâset (İstanbul 1327), Muâsır Avrupa’da Siyasî ve İçtimaî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar (İstanbul 1339) ve Siyâset ve İktisat Hakkında Birkaç Hitabe ve Makale (İstanbul 1340) gibi kitaplarıyla görüşlerini ortaya koymuştur.

Bilhassa Üç Tarz-ı Siyâset’teki düşünceleri ve daha sonra bu doğrultuda yazdıkları, onu “pantürkist” veya “pantürkizmin babası” olarak tanıtmıştır. Türkçülük hakkındaki fikirleri, gençliğinde Rusya Türkleri arasında yaşarken daha çok hissî ağırlıklı iken bir süre sonra Paris’te hoca ve arkadaşlarının tesiriyle gelişip olgunlaşmış ve asıl hüviyetini orada kazanmıştır. Şerefeddin Mağmûmî’nin tesiriyle Osmanlılık fikrinin sağlam dayanaktan mahrum bulunduğu, halk içindeki çeşitli ırk ve topluluklarla uzlaşma imkânı olmadığı, Türk milliyetçiliği dışında hiçbir kurtarıcı fikir bulunmadığı gibi düşüncelerin etkisi altında kaldı. Nitekim Paris’te Siyasî İlimler Okulu’ndan mezun olurken hazırladığı “Osmanlı Devleti Teşkilâtı Tarihi Üzerine Bir Deneme” adlı tezinde Jön Türkler’in uğrunda çalıştıkları bir Osmanlı milleti oluşturma hareketinin neticesiz kalmaya mahkûm bir teşebbüs olduğu, devleti kurtarmak için milliyetçilikten başka çıkar yol bulunmadığı sonucuna vardı. Üç Tarz-ı Siyâset’te ise bu fikirlerini daha da geliştirerek görüşlerinde haklı olduğunu ispat etmeye çalıştı.

Ona göre Osmanlı Devleti’nin dağılmaması için Osmanlıcılık ve İslâmcılık çıkar yol değildir. Eser yayımlandığı zaman Ali Kemal ve Ahmed Ferid (Tek) tarafından ağır bir dille tenkit edildi. Bu eserin neşrinden çok sonraları yine Türkçülük görüşünden hareketle yazdığı Osmanlı tarihine ait tenkidî fikirler dolayısıyla Osmanlıcılar’ın, Türk Yurdu’nda neşrettiği “Cengiz Han” vb. yazılarıyla ise İslâmcılar’ın şiddetli tenkidine uğradı. Alaycı ve eleştirici bir karaktere sahip bulunan Akçura’nın fikirleri Cumhuriyet Türkiyesi’nin fikrî kuruluşunda da etkili olmuş görünmektedir.

Dünya Türklüğünü birleştirmek, tanıtmak, yükseltmek ve şanlı geçmişindeki şerefli mevkiine oturtmak ülküsüne gönül vermiş olan Akçura hoca, Türkçülük fikrine ilk defa siyasi bir hüviyet kazandıran fikir adamımızdır. Yusuf akçuraya göre, yeryüzünde kuvvet olan fikirlerin en önemlileri, din ve milliyet fikirleridir. Türkçülüğün başarılı olabilmesi için maddi bir temele oturtulmasını şart görür. Türkçülük isimli eserinde, Ben Müslüman ve türküm diyerek maddi ve manevi temellerini ortaya koydu. Bütün eserlerinde ve yazılarında türlüğün bir bütün olduğunu, Türkiye Türkleri ile Türkiye dışındaki Türkler arasında siyasi hudutlar dışında fark olmadığını savunmuştur.

Yusuf hoca, bir milletin ileri hamlelerinde hayat ve kudretinin en sağlam mesnedinin milli tarih ve dil olduğunu ve Türklerin beşeriyet kadar eski olduğu görüşündedir. Kısacası, Yusuf hoca sibiryadan hint okyanusuna ve oradan japon denizine ve ak denizden kadar uzanan geniş sahada yaşamakta olan Türk ırkının uyanması, birleşmesi ve parlak bir istikbale hazırlanması ülküsüne ve düşüncesine gönül vermiştir.

Ömrü bu boyunca bütün mesaisini bu ülkü ve düşünceye atamıştır. Eksik veya hatamız varsa af ola, bir sonra ki yazıda NİHAL ATSIZ ile tanıma fırsatına erişeceğiz ve tanıyacağız fikirlerini ve eserlerini tanıyacağız.

Daha fazla bilgi için, YUSUF AKÇURA TÜRKÇÜLÜK, TÜRKÇÜLÜĞÜN TARİHİ GELİŞİMİ adlı kitaba bakılabilir….

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum